Günün geçer akçesi şimdi de “ümmetçilik” olmuş. Hangi siyasal İslamcıyla konuşsan “ümmetçilik”ten dem vuruyor. Anlaşılan o ki malzemeleri bitmiş yeni slogan da üretemiyorlar. Ne yapsınlar? Mecburen son çırpınış olarak “ümmet” söylemine sarılıyorlar.
Kendilerine sorsan ihtimaldir ki “Ümmet” kelimesinin anlamını da yeteri kadar bilmezler. Dün nasıl ki siyasi çıkarları uğruna dini istismar ederek rant aracı olarak kullandıkları gibi bugün de “ümmet”çilik oynamaktalar.
Güya ümmetçilerin iktidarında dünya cennete dönüşecek. Bir elimiz yağda bir elimiz balda olacak. Rahmetli Ecevit’in deyimiyle “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen”olacak. Veya rahmetli Erbakan’ın deyişiyle “adil düzen” gelecek. Komşusu aç iken tok yatan olmayacak. Söylemesi, dinlemesi ne güzel sözler.
Mübarekler sanki bakkalda domates alıyor. Öyle tozpembe tablo çiziyorlar ki sanırsınız ki hemen yarın sihirli bir değnekle yeryüzü güllük gülistanlığa dönüşecek. Oysa dünyada nüfusu 2 milyara yakın 63 İslam ülkesi mevcut. Yine bu ülkelerin hepsi “ümmetçi” siyasilerce yönetilmekte. Ama her nedense hiçbir ülke bugüne kadar cennete dönüşmedi. Hiçbir ülke halkı yaşamından memnun olmadı. Mısır’da, Afganistan’da, Suriye’de, İran’da, Irak’ta, Afrika ülkelerinde huzur ve güven yok.
Dilerseniz hiç uzağa gitmeden Türkiye’mize bakalım. Dün ümmetçi olan mücahitler iktidara gelince müteahhit olmadı mı? Dün ağzından “Allah, din, iman” kelimelerini düşürmeyen “ümmetçi”ler iktidara gelince kul hakkı yemediler mi, harama el uzatmadılar mı, yolsuzluk, hırsızlık yapmadılar mı, gösteriş, şatafat ve israf içinde yaşamadılar mı, adaletsiz ve zalim olmadılar mı? OSYM sorularını çalıp nice gariplerin hakkını yemediler mi? İktidara Harun gibi gelip Karun gibi zengin olmadılar mı?
Tüm bunlar yetmezmiş gibi nefsani arzularının esiri olup şeytana ait bir özellik olan kibir bataklığına bile gömüldüler. Daha birkaç hafta evvel basında okuduk. Güngören Belediyesi’nin Başkan yardımcısı Veysel İpekçi, “kendisini görüp ayağa kalkmadı” diye belediyede çalışan bir şoföre “tuvalet önünde oturma cezası” veriyor.
Aradan fazla zaman geçmeden benzer hadise bu kez Samsun’dan yaşanıyor. Samsun Bafra belediyesi Başkan Yardımcısı Şaban Hüryaşar, makam aracının kapısını açmadığı gerekçesiyle şoförü görevden alıyor.
İsmini zikrettiğimiz bu kişiler de “Ümmetçi” tayfasındandır. Bunlar birazcık mevki makam sahibi olunca alçak dağları yaratmış gibi kendilerini dev aynasında gördüler. Oysa dün seçim sürecinde kapı kapı dolaşıp halka “ümmetçilik” ten dem vurup oylarına talip oldular. Bugün ise halka tepeden bakmakta, mahiyetinde çalışanı hakir ve hor görmekte, aşağılamakta, insan onuruna yakışmayan muameleyi reva görmekteler. Bu tiplerle mi dünya cennete dönüşecek? Bunlara“ümmetçi” değil en hafifiyle “hınzır” denir.
Şimdi bu hınzır efendilere soralım; Sizler “Ümmetçi” olarak Peygamberimizi ne kadar tanıyorsunuz? Gittiğiniz yol Peygamber Efendimizin yolumudur?
Bilinmelidir ki Peygamber Efendimiz kendini toplumdan farklı özel bir konuma koymamıştır. Kılık kıyafeti bile bulunduğu toplumdan farklı değildi. Kendisine hediye edilen güzel hırkaları giymemiş ihtiyacı olan arkadaşlarına vermiştir. Peygamber Efendimizi ziyarete gelen yabancı ülke elçileri peygamberimizi çevresindekilerden ayırt edememişler her defasında “Peygamberiniz kim?” diye sormuşlardır. Hatta bir defasında Heraklius’un elçisi Medine’ye gelir ve akşam vakti Peygamberimiz arkadaşlarıyla iftar etmektedir. Elçi; “Hükümdarınız nerede?” diye sorar. Arkadaşları ise “şu su dağıtandır” diyerek arkadaşlarına iftar için su dağıtan Peygamber Efendimizi gösterir. Elçi donup kalır. Çünkü onun bildiği hükümdarlar su dağıtmazlar ve taht üzerinde otururlar.
Bir başka örnek;
Sahabe-i Kiramdan Ebuzer Elgıfari Hazretleri bir gün Bilal-i Habeşi’yi Habeşli siyah bir kadının oğlu diye kınamıştır. Bu söze çok üzülen Hz. Bilal’in bu durumu Hz. Peygamberimize kadar ulaşmıştı. Yüce peygamberimiz de bu olaya çok üzüldü ve Ebuzer’e, “sen öyle bir adamsın ki sende henüz cahiliye devri kalıntısı var; Bilal’i annesiyle mi ayıplıyorsun?” buyurur. Resulü Ekrem Efendimizin bu acı sözünü işiten Ebuzer, Bilal’e koşarak ondan özür dileyerek yere kapanmış ve ona “Ya Bilal ayağınızı yüzüme koymadığınız müddetçe başımı yerden kaldırmayacağım” demiş ve dediğini de yaptırmıştır.
Sadece iki örnek verdik. Peygamber Efendimizin ve onun terbiyesi altında yetişenlerin davranışları işte böyleydi. Şimdi “ümmetçi” beyefendilere soralım; bu terbiye ve ahlak anlayışı sizde var mı? İnsanları candan sevme, sayma, yardımlaşma var mı? Peygamber Efendimiz su dağıtırken sizler saltanat sürüyorsunuz. İslam dini kardeşlik dini olduğu halde her türlü fitne, fesat, yalan, dolan, kandırma, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, çalma, çırpma, adam kayırma, çocuk istismarına varana dek her türlü rezalet sizde. İslamın ölçüsü “belli bir partili olmak” mıdır? “Benden (partilim) olanlar Müslümandır benden olmayanlar (haşa) Müslüman değildir” şeklinde siyaset yapmakmıdır? Birazcık mevki makam sahibi olunca böbürlenmekmidir?
Yüce Allah’ın “bölünmeyin, parçalanmayın, Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” emrinin zıddına bir yandan “ümmetçilik”ten dem vuracaksın diğer yandan “İslam”ı ve “ümmetçilik”i geçim kaynağı olarak kullanacaksın. Hadi ordan be. Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği din ile senin tekelindeki din arasında dünya kadar fark var. Kimi kandırıyorsun? Sende azıcık akıl ve şeref olsa “Riya, ateşin odunu yediği gibi ibadetleri yer bitirir” diyen Peygamberimizin sesine kulak verir böyle meczupluklar yapmazsın.