Bir yudum feryattı içindeki hüzün, bir bardak suya gerek kalmadan tek dikişte içebildiği, yutkunurken mideye doğru ilerleyen bir diken misali, parçalanmış bir boğaz’ın haykırış hikayesini hissedebilir mi ? Düşünün? Bir acıyı dudaklara hissettirmemek nasıl bir fedakârlıktır.
Bazen acı göğüs kafesini delercesine hırslanmış bir sancı halidir, nefesini keser ama sen hala oksijen tüketmeye devam ediyorsundur. Oysaki kısıtlı nefes almak zorunda kalıyorsun, bu durum ise içini sıkıyor ve sen evin içindeki koridoru adımlarınla santim santim ezberliyorsun. Kimse bunun farkında değil, sen bir yokuş tırmanıyorsun birer birer engelleri aşıyorsun ama gel gör ki acıyı unutmak için anılardan vazgeçiyorsun işte bu bir fedakarlık öyküsüdür. Belki bunu küçümseye bilirsiniz ama öyle günler gelir ki kalbindeki yangını onun mutluluğu için köz ateşte harmanlamak zorunda kalırsın. Bazen küçük bir yangının alevinden değil, alevin daha geniş alanları yakmasından korkarsın. Nedenler çıkar karşına cayır cayır yanan yüreğini söndürmek zorunda kalırsın sırf onun huzuru kaçmasın diye.
Mesele sevgiyse herkes iki dudak arasına sıkıştırabilir, sevgi karşılıklı ise herkes iki kelime ile anlatabilir hissettiklerini ama önemli olan onun için nelerden vazgeçebilirsin? Eğer sen kurumuş bir dalsan fedakârlık yapıp yeşerecek ağaçtan uzak durmalısın…
Unutma aşk kalbindeki arzuları besler / unutma sevgi yüreğindeki dorukluğu tazeler / unutma duygular bedenindeki eksiklikleri tamamlar / ve asla unutma fedakarlığın hiç bir karşılık beklentisi yoktur.