O kadar bencilleştik ki en büyük dert bizde sanıyoruz. Aile içindeki mutluluğu, huzuru kimi zaman unutup içimize kapanıyoruz. Oysaki dış dünyaya küsmemeli, insan dışına çıkıp dışarı caddelerde koşuşturan kalabalığı izlemeli ve anlam vermeli, yüz çehrelerindeki sinirli hallerine. Kimi zaman asık suratlı hallerine kimi zaman da üzgün hallerine ama tek tük mutlu olduklarına şahit olacaksınız. Kim bilir ne dertleri var, kim bilir ne yürek yakan hikâyeleri var diye merak edeceksiniz.
Dedim ya bencilleştik; kardeş kardeşi, eş dostu, insan insanı düşünmez oldu. Güven ya çok azaldı ya da yok oldu aramızdan. Oysaki güven çok önemli bir kavram ve insanlığın en sağlam kişiliğiydi ama nedense sarsıldı kişiliğimiz, samimiyetimiz ve insanlığımız.
Tabi ki güven beraberinde samimiyeti ilkeler. Samimi ufak bir tebessüm yüreklerdeki durgunluğu esintiye bırakır. Susmuş dudaklarda kıpraşmayı yeller, adabı güzel sözlerinle de çevrendeki insanlara sunarsın yüreklerine ve dertleşirsin inceden inceye.
Kimi zaman dert dinlemek derman bulmaya çalışmaktan daha etkili ilaçtır. Öyle yürek yakan hikâyeler var ki kendinden, derdinden utanırsın. Sokaktan geçen bir engelliye bakışınla nasıl bir yara açtığını bilseniz, engelli olmayışınızdan hayâ ederdiniz.
Öyle insanlar vardır ki suskun, dilsiz gibiler; bir o kadar da sağırlar ve duymazlar sesinizi. Yanı başından geçenin ne derdi var diye düşünmezler, dinlemeyi bilmezler.
Yapmamız gereken, gönlümüz ile bakmalıyız insanlara, gönlümüz ile konuşmalıyız ve duymalıyız. Zamanla samimiyet ile sevebilmeyi, saygı ile konuşabilmeyi, sabırlı bir şekilde dinleyebilmeyi öğrenmeliyiz ki gelecek nesillere örnek olalım.