İngiltere’nin deyimi ile Ortadoğu, bizce İslam coğrafyası olan, bölgemizin yer altı zenginliği ve inançlar mozaiği olan İran ve Irak arasında İslâmi feraset yoksunluğundan olsa gerek, 20 Eylül 1980’de başlayan ve Ağustos 1988’de sona eren savaşta iki Müslüman ülkenin mazlum milletlerinden yüz binlerce Müslüman’ın öldürülmesi ve milli servetlerinin büyük bir kısmının silaha dönüşerek, insanı öldüren makine ve teçhizat üreten kapitalist ülkelerin kasalarına girmesine sebep olmuştur. Bu savaşın sonucunda umduğunu tam bulamayan süper güçler, farklı bahanelerle sözde kendi İşbirlikçisi olarak kabul edilen, Irak rejiminin lideri Saddam ve komuta konsey üyelerinden bir Hıristiyan üye olan Tarık Henna Aziz hariç olmak üzere, tüm komuta konseyini ya idam sehpasında boyunlarını kopardılar yâda; silahlarla kurşuna dizerek öldürdüler.
Aslında süper güç diye bilinen global sermaye liderliği Irak liderinin Irkçı düşüncesinin İsrail Siyonist rejiminin korkulu rüyası, Amerika ve batı güdümündeki Arap ülke ve rejimlerinin oyun bozanı bir rejim olduğunu çok iyi tahmin ettiklerinden dolayı onları bertaraf ediyorlardı.
Savaşan diğer taraf İran İslam Cumhuriyetinin yıpranması ise Mehdi Haşimi olayında da farklı bir iç tehlike olarak arz ederken, İran’daki yönetimle Devrim Muhafızlarını karşı karşıya getiren ve devrime gel-git yaşatan sıkıntılı olaylardan olup en büyük vartalardan birisiydi. İmam Humeyni’nin halefi gibi kilit noktada kabul edilen Ayetullah Muhtaziri’nin damadının kardeşi olan, Mehdi Haşimi’nin birçok nahoş olaya adının karıştığı ciddi belgelerle ispatlanmıştı. SAVAK’la işbirliği yaptığı dedikoduları yayılmıştı. Geçmiş yılın 28 Aralık ayından beri devam eden başta Meşhed, İsfahan, Kirmanşah, Tahran gibi İran’ın en büyük şehirlerinde ki ayaklanmalar tahminlerime göre yapaydır. Halkın tümünün istek ve arzularını yansıtmamaktadır. Zira halkın çoğunluğu her şeye rağmen devletin ve yönetimin yanında olduğu bilinmektedir. Ayaklanmanın arkasındaki güç ise ABD ve yandaşlarıdır. Ancak Batının geleneksel düşüncesi ta Roma imparatorluğundan beri mezhepsel anlamda Ehli Sünnete karşı güçlü bir Şia’nın desteklenme anlayışı zaten vardır. Amaçları İslam ümmetinin birlik ve beraberliğini bozmaya yöneliktir; sürekli mezhepsel anlayışı iç kargaşalarla gafil Müslümanları kışkırtıp İslâmi düşünceyi dumura uğratmaktır nitekim İran’ın velayeti fakih düşüncesine aykırı olmasına rağmen Nusayri düşünceye destek vermesi düşmanın ekmeğine yağ sürmeye andırmaktadır ve düşündürücüdür.
Her olumsuzluğa rağmen İran’ın mezhep anlayışını,siyasetini, ekonomisini, sosyal dokusunu ister kabul edin ister etmeyin, beğendiğimiz ya da beğenmediğimiz hususlar olsa bile bizim için ne fark eder .Bu durumlar hiç bir zaman ortak düşmanın hayal ürünü oyunlarına, alet etmiş olduğu oluşumlara destek vermemizi gerektirmez..
Zira tüm farklılıklarımıza rağmen İran bizim dinde ve soyda akraba, kardeşimiz ve de komşumuzdur. Ezeli Dost ve düşmanlar bunu böyle bilmelidir. İran gerek konvansiyonel silah üretimi ile ve gerekse nükleer çalışmaları ile İsrail’i ve onun hamisi ABD’yi endişelendiriyor. Zaten bölgedeki emperyalist mühendisliklerin ve Şovenist İsrail’in güvenliği açısından tehdit olarak gördüğü iki ülke var Türkiye ve İran devletleridir.
Her şeye rağmen o eski dönemin geri itilmiş ve de güçlüler tarafından ayak takımı tabir edilen mazlumların çocukları, bugün basın yayın ve iletişimin sağladığı devrimlerden yararlanarak asrın firavunaları, Nemrut ve ebrehelerin, tüm tuzaklarını izleyerek deşifre etmektedir. Halep’te, İdlipte, Doğu Guta’da sivil halkın açlık sefalet ve bombalarla nasıl yok edildiğini, canlı yayınlarda; tek dişi kalmış canavar dediğimiz medeniyetin ürünü ve kültürü tarafından merhametsizce izlendiğini görmekteyiz.
Süper güçler stratejik ortakları ile yaptıkları anlaşmalara rağmen kendi çıkarları için utanmadan çekinmeden yapılan anlaşmaları hiçe sayarak, eş zamanda tüm tedhiş örgütlerini farklı taşeron ve casus marifeti ile silah, para, lojistik desteklerle donatarak gerçek yüzlerini göstermektedirler, İnsan hakları savunucuları, BM ve diğer insanî yardım STK ları hodri meydan, sesinizi duyurun bakalım.
Sessizliğinizi bozmazsanız aklını imanını beyin hücrelerini değiştirdiğiniz bir nevi hasta ruhsuz hale getirdiğiniz mazlum insanların çocukları sizin çocuklarınızın uykusunu kaçıracaklardır, merhamet edin ki merhamet göresiniz.